SITEME HOS GELDINIZ PIRDANOS25 - PEYGAMBERİMİZ

PEYGAMBERIMIZ S.A.V  iN HAYATI


Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarimadasinin Hicaz bölgesinde, Mekke sehrinde dogdu. O'nun hayâtini ve insanlik târihinde yaptigi büyük inkilâbi kavrayabilmek için, yasadigi asirda Arabistan'in genel durumunun ve Araplarin yasayislarinin, ana hatlari ile de olsa, bilinmesinde fayda vardir.

islâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yasiyorlardi. Her kabîle, digerlerinden ayri bir devlet gibiydi. Kabîle baskanina "seyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazi sehirler kurulmussa da, genellikle çöllerde çadir ve göçebe hayâti geçiriyorlardi. Hicaz bölgesinde üç önemli sehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Mekke'de Kureys Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adli Arap kabîleleri ile Kaynukaogullari, Nadîrogullari ve Kurayzaogullari olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diger kabîleler genellikle göçebe idiler.

Kabîleler arasinda kan davasi ve sinir anlasmazliklari gibi sebepler yüzünden savas eksik olmazdi. Yalnizca yilin dört ayinda (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarinda) harbetmezlerdi. Bu aylara "eshür-i hurum"(1) (savasilmasi, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayirlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârindaki putlarin koruyucusu olduklari için Kureys kabîlesi, diger bütün kabîlelerden saygi görürdü. Bu sebeple Kureysliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardi.(2)

Hicaz bölgesindeki panayirlarin en önemlileri, Mekke civârinda kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayirlariydi. Bu panayirlara ülkenin dört bir yanindan akin akin gelenler arasinda saticilar, iffetsiz kadinlar, sâirler, hatipler, kâhinler ve çesitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasinda kurulmakta olan Ukaz panayirinda, siir yarismalari yapilir; begenilip derece alan siirler, Kâbe'nin duvarlarina asilirdi. Bu sekilde Kâbe duvarinda asilmis olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Aski) denilmistir.

Müslümanliktan önce, Araplarin çogunlugu putperestti. Yapmis olduklari bir takim heykellere ilâh diye tapiyorlardi. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yegûs, Yeûk ve Nesr adlarini tasiyanlardi. Mekke'de Kâbe ve civârina 360 kadar put yerlestirilmisti. Her kâbîlenin ayri bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardi. Böylece yilin her gününde putlarini ziyârete gelenlerle dolup tasan Mekke, bir ticâret merkezi oldugu kadar, putperestligin de merkezi hâline gelmis bulunuyordu.

Arabistan'da putperestlerden baska, Mûsevî, Hiristiyan, Mecusî (atese tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardi. Bunlardan baska, çok az sayida, Hz. ibrahim'in tebliginden o devre ulasan dinî esaslari benimsemis tek Tanri inancinda olan "Hanîf"ler vardi. Nevfel oglu Varaka, Cahs oglu Abdullah, Huveyris oglu Osman ve Sâide oglu Kuss bunlardandi.

islâmiyetten önce Arap Yarimadasinin kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazilari kullaniliyordu. Hicaz Araplari Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptiklari seyâhatlarda Arapça'yi Nebtî ve Süryânî yazilari ile yazmayi ögrendiler. Daha sonraki asirlarda, Nebtî yazisindan "Nesih"; Süryânî yazisindan da "Kûfî" denilen yazi sitilleri dogmustur. Ancak, Araplar arasinda okuyup yazma bilenlerin sayisi son derece azdi. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düsmanlari bile olsa kendilerine siginanlari himâye, cesâret.. gibi bazi iyi hasletleri yaninda, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düskünlügü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardi. Hele köle ve kadinlara insan degeri vermezlerdi. Kadinlar, ölen kocasindan, babasindan ve diger yakinlarindan mirâs alamadiklari gibi, kendileri mirâs mallari arasinda, mirâscilara kalirdi. Erkekler istedikleri kadar kadinla evlenebilirlerdi. Fuhus âdeta meslek hâline gelmisti. Bu yüzden bazi kimseler kiz çocuklarini diri diri kumlara gömecek derecede vahset göstermislerdi.(3)

islâmiyetin dogusu sirasinda yalniz Araplar ve Arabistan degil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanligi içindeydi. Maddî ve rûhî sikintilar içinde bunalmis olan insanlik, bir mürsit, bir kurtarici beklemekteydi.
Kur'ân-i Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlik dönemi, "insanlarin kendi elleriyle isledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafi kapladi) karada ve denizde yayildi."(4) ifâdesiyle en vecîz bir sekilde anlatmaktadir.

"Aralarinda birine bir kizi oldugu müjdelendigi zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalisir. simdi onu utana utana tutsun mu, yoksa topraga mi gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrica bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)

 

Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapilan ilk binâ, bütün namazlarda kiblegâh olarak yönelmekte oldugumuz Kâbe'dir.(5) Allah'in emriyle Hz. ibrâhim ve oglu Hz. ismâil tarafindan(6) Milattan 2000 yil kadar önce Mekke'de yapilmistir.(7) Tavâfa baslama yerinin isâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-dogu kösesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah tasi Hz. ibrâhim, Ebu Kubeys dagindan getirerek hâlen bulundugu köseye koymustur. insaatin tamamlanmasindan sonra Hz. ibrâhim ilk tavâfi oglu Hz. ismâil'le beraber yapmis, bütün insanlari hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmistir.(8)

Mekke sehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafindan, Kâbe'nin insâsindan çok sonra kurulmustur. Allah'a ibadet için yapilmis olan Kâbe, zamanla "Tevhid inanci"nin unutulmasiyla, putlarla doldurulmus; Mekke puperestligin merkezi hâline gelmistir.

2—MEKKE VE KÂBE

 

Mekke sehrini kuran Kusayy, sehrin idâresi, Kâbe'nin bakimi ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazi görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. ismâil'in neslinden olan kimseler tarafindan yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kismi sunlardir:

1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarligi ve anahtarlarini tasima görevidir.

2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.

3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri agirlama, barindirma ve muhtaçlara yardimci olma hizmetidir.

4- Nedve: Kusayy tarafindan yapilan "Dâru'n-Nedve" adli istisâre meclisi binâsinda yapilan toplantilara baskanlik etme görevidir. Savas, sulh ve memleketin diger bütün önemli islerinin karari, burada yapilan toplantilarda verilirdi. Kirk yasindan küçük olanlar, bu meclise alinmazlardi.

5- Livâ: Savas zamaninda ve askerin toplanmasinda sancagi tasima görevidir.

6- Kiyâde: Savasta askere komuta etme görevidir.

7- Sefâre: Ayni toplum içindeki fertler veya kabîleler arasinda meydana gelen çekismelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.

8- Hazine-i emvâl: Savas için hazirlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.

9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma isidir.

Kâbe'nin üzerine konulmus olan Hubel adli putun yaninda üç fal oku vardi. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbim bana emretti); digerinde "nehânî rabbî" (Rabbim bana yasak kildi), yaziliydi. Üçünçüsü ise bostu.

Yapacagi is konusunda karar veremeyen kisi, ezlâm isiyle görevli kimse araciligi ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çikarsa, tasarladigi isi yapar, ikincisi çikarsa o isten vazgeçerdi. Üçüncüsü çikarsa, o isi bir yil erteler, ertesi sene fali yenilerdi.

10- Nezâre: Bir yerden baska bir yere nakledilecek esyayi kontrol ve muâyene ettikten sonra "tasima ruhsati" verme görevidir.

Araplar arasinda her biri büyük bir seref sayilan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'in elinde toplanmisken daha sonra Kureys arasinda dagilmistir.

a) Mekke ve Kâbe ile ilgili Özel Vazifeler

 

Hz. ibrâhim, Milâttan yaklasik 2000 yil kadar önce, Irak'ta Sümer sehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halki tek Allah'a imâna dâvet ettigi için, Bâbil Hükümdâri Nemrut tarafindan atese atildi. Fakat Allah'in emri ile ates onu yakmadi.(9) Kendisine imân eden ibrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Misir'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadigi için, tekrar Filistin'e döndü.

Hz. ibrâhim, karisi Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oglu Hz. ismâil'i Allah'in emri ile Filistin'den alip, Mekke'ye, Kâbe'nin bulundugu yere götürdü. Onlara bir dagarcik hurma ve bir kirba su birakarak yanlarindan ayrilip Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapilmamis, Mekke sehri kurulmamisti. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat isâreti vardi.

Hz. ibrâhim, esi ve çocugundan ayrilip onlari göremeyecek kadar uzaklastiktan sonra, Kâbe'nin bulundugu yere yönelerek:

"Rabbimiz, zürriyetimden bir kismini senin kutsal evinin yaninda, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerlestirdim. Rabbimiz, (beyt'inde) namaz kilmalari için, insanlardan bir kisminin gönüllerini onlara meylettir, sükretmeleri için onlari meyvelerle riziklandir..."(10) diye duâ etti ve uzaklasip gitti.

Yanlarindaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocugunu oldugu yerde birakip, bir can yoldasi görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasinda gidip geldigi esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çikarmisti. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocugunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.

b) Zemzem Suyu

 

Hz. ismâil, daha sonra bu bölgeye yerlesen "Cürhümîler" den bir kizla evlendi. Kendisi ibrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarindandi. Bu sebeple ismâilogullarina "müsta'rabe (arablasmis) arablari" denilir.

Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, ismâilogullarinin da yardimi ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çikardilar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmis olan altin geyik heykelleri ile diger kiymetli esyayi Zemzem kuyusuna atip, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtilar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapali kaldi.

Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafizligi üç asir kadar Huzâalilarda kaldiktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oglu Kusayy, milâdî 5 inci asirda Kâbe muhafizligini ele geçirdi. Kureys'in basina geçerek, Huzâalilari bu bölgeden çikardi. Kâbe'nin etrâfinda bugünkü Mekke sehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle baskanligi ve Kâbe muhâfizligi oglu Abdimenâfa, ondan da oglu Hâsim'e kaldi. Hasim ticâret için gittigi sam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri agirlama ve barindirma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardesi Muttalib üzerine aldi.

c) Mekke sehrinin Kurulmasi

 

Hâsim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr ogullari kolundan Amr kizi Selmâ ile evlenmis, "seybe" adinda bir oglu olmustu. Selmâ Medine'den ayrilmadigindan, seybe de Medine'de dayilarinin yaninda büyümüstü. Hâsim'in vefâtindan sonra, amcasi Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yaninda tanimadiklari bir çocuk görünce, seybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden seybe, Abdülmuttalib adiyla anildi.

d) seybe'nin adi Abdülmuttalib kaldi

 Abdülmuttalib, 10 oglu oldugu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamisti.(12) Bu eski âdet, bize Hz. ibrâhim'in gördügü bir rüyâ üzerine oglu Hz.ismâil'i kurban etmek istemesini(13) hatirlatmaktadir.

Abdülmuttalib, çesitli zevcelerinden 10 oglu olunca aralarinda kur'a çekerek adagini yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babasi olacak olan Abdullah'in kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadin kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayida deve ile Abdullah arasinda kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düstükçe, develerin sayisi onar onar arttirilarak, yeniden çekildi. 10 deve ile baslayan kur'a çekimi, develerin sayisi 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'in yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldigi Hz. ismail'in kurban edilmesi tesebbüsüne isâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:

"Ben iki kurbanligin ogluyum" (15) buyurdugu nakledilmistir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmistir.(16) islâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olmasi, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadir.

e) iki Kurbanligin Oglu

 

Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle baskanligi ile Rifâde ve Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmisti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdirdi. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attiklari altin geyik heykelleri, kiliç ve zirhlar çikarilarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttalibogullarinda kaldi.

f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi

 

Habesistan Kiralligi'nin Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanligi Arabistan'da yaymak ve Araplari Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhtesem bir kilise yaptirmisti. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadi. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahâne ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yikmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Araplarin bu orduya karsi koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler sehri bosaltarak etraftaki daglara çekildiler.

Ebrehe, Mekke yakinlarinda karargâhini kurdu. Kureys Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere degil, sâdece Kâbe'yi yikmak için geldigini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yagmalayip ordugâha götürmüslerdi. Bunlar arasinda Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardi. Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yagmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:

3- FiL VAK'ASI (Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldirmasi) (571 M.)

-"Ben, Kâbe'yi yikmamam için ricâya geldigini sanmistim. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakistiramadim..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla:

-" Ben, develerin sâhibiyim, onlari istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktir" diye cevap vermisti. Bu cevap karsisinda Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yagmalanan bütün mallarini geri verdi.


Kur'an-i Kerîm'de de açiklandigi üzere, Ebrehe amacina ulasamadi. Kâbe'yi yikmak üzere hücûma geçilecegi sirada, Ebrehe'nin her seferinde berâberinde bulundurdugu Mamut adli büyük fil ile diger filler her türlü çabaya ragmen, diz çöküp olduklari yerde kaldilar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnâda gök yüzünde beliren sürü sürü kuslar, agizlarinda ve pençelerinde tasidiklari küçük taslari Kâbe'ye hücûma hazirlanan askerlerin üzerine biraktilar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda perisan oldu.(17) Büyük bir kismi orada telef oldu. Kaçip kurtulabilen askerlerin bir kismi ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandigi hastaliktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.

Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'asi", bu olayin meydana geldigi seneye de "Fil Yili" denilmistir.


"Kâbe'yi yikmaga gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettigini görmedin mi? Onlarin kötü plânlarini (hile ve düzenlerini) bosa çikarmadi mi? Onlarin üzerine sert taslar atan sürü sürü kuslar gönderdi. Sonunda onlari yenilmis ekin yapragi gibi yapiverdi". (Fil Sûresi, 1-5)


Rasûlllah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'asi'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldigi için bu olayi görmemisti. Fakat bu Sûre indigi esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayi görmemis olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardi. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sirasinda henüz dünyaya gelmemis oldugu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadir. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlaminda kullanilmistir.

BÖLÜM NOTLARI


(1) "Allah'in gökleri ve yeri yarattigi günkü yazisinda, Allah' a göre aylarin sayisi onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardir. (et-Tevbe Sûresi,36)
(2) "Kureys kabîlesinin yaz ve kis yolculuklarinda uzlasmasi ve anlasmasi saglanmistir. Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren su Beyt'in (Kâbe'nin ) Rabbine kulluk etsinler." (Kureys Sûresi, 1-4)
(3) Bkz. Sünenü'd-Dârimî, 1/3, Beyrut, ts.
(4) Bkz. er-Rum Sûresi, 41
(5) Bkz.Âl–i imrân Sûresi, 96
(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklasik 2793 yil önce yapilmistir. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i islâm,2/7)
(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz. ibrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(12) ibn Hisâm, 1/160; ibnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; ibn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(14) ibn Hisâm, 1/160-164; ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Kesfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351
(16) ibn Hisâm, 1/163                                                     

 
Bugün 19 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol